Tarih, kültür ve doğal güzelliğin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan şehir parklarının en eskilerini ve güzellerini Avrupa’da keşfedebilirsiniz. Şehirleşme ile paralel olarak ilerleyen şehir parkları, günümüzde Avrupa gezilerinde sıkça uğranan noktalar arasında yer alıyor. Siz de kentsel peyzajın en eski ve en estetik örneklerini ve Avrupa şehirlerinin dingin yönünü keşfetmek için Avrupa’ya uçak biletinizi hemen rezerve ettirebilirsiniz.
Almanya
Almanya’nın Münih kentinde yer alan Englischer Garten mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer. Dünyanın en büyük şehir parklarından olma ünvanına sahip olan bu geniş park, 910 dönümlük etkileyici bir alanı kaplamaktadır. 18.yüzyılın son döneminde düzenlemesi tamamlanan bu park yeşil alanları ile dikkat çekiyor.
Ayrıca parkın sahip olduğu göller de görülesi bir değere sahip. 1972 Münih Olimpiyatları sırasında Japonya tarafından hediye edilen Japon çay evi de parkın bir diğer değeri arasında yer alıyor.
Fransa
Lüksemburg Bahçeleri Avrupa’nın oldukça eski tarihli bahçeleri arasında sayılıyor. Fransa’nın ilk Bourbon Kralı IV.Henri’nin eşi Kraliçe Marie de Medici tarafından yaptırılan bu bahçe, 23 hektarlık bir alanı kapsıyor.
Lüksemburg Bahçeleri, titizlikle korunan çimleri, döneminin estetiğine çeşmeleri ve güzel çiçek tarhları ile Parisliler ve turistler arasında gözde bir yerdir. Bahçeler aynı zamanda Fransız Senatosu’na ev sahipliği yapan Lüksemburg Sarayı’nı da içeriyor.
İspanya
Başkent Madrid’in simgeleri arasında sayılan Retiro Parkı, 17. yüzyıldan bu yana varlığını sürdürüyor.Aslen 17. yüzyılda bir kraliyet mekânı olan park 350 dönümlük bir alana yayılmıştır. Parkın tamamında görkemli anıtlar, sakin göller ve güzel peyzajlı bahçeler dikkat çekiyor.
Parkın en önemli noktalarından biri, 1887 yılında inşa edilen ve genellikle çağdaş sanat sergilerine ev sahipliği yapan çarpıcı bir cam kasır olan Kristal Saray. Retiro Park, düzenli açık hava konserleri, çeşitli sanat performansları ve her yılın geniş bir katılıma sahip Kitap Fuarı ile aynı zamanda kültürel bir merkez olma özelliğine de sahip.
Portekiz
Lizbon’un ünlü gezilecek noktalarından biri olan VII.Eduardo Parkı, sahip olduğu manzara ile dikkat çekiyor. Görece daha geç bir tarihte inşa edilen bu park, ismini ünlü İngiltere Kralı VII.Edward’dan alıyor.
30 hektara yakın bir alanda konumlanan bu park, geometrik düzende oluşturulmuş bahçeleri ve nehir manzarası ile dikkat çekiyor. Parkın başlıca cazibe merkezlerinden biri, dünyanın dört bir yanından egzotik bitkilerin yer aldığı büyük bir sera kompleksi olan Estufa Fria olarak biliniyor.
İtalya
Başkent Roma’da yer alan Villa Borghese 80 hektarlık bir alan üzerine kurulu. Parkın yanı sıra birçok sanat eserine ev sahipliği yapan köşkü de barındıran bu alan, ünlü ressam Caravaggio’nun eserlerine sahip.
Bu park güzel bakımlı bahçelere, çeşmelere ve doğal yürüyüş yollarına ev sahipliği yapıyor. Ziyaretçiler gölde bisiklet veya tekne kiralayabilir, hayvanat bahçesini keşfedebilir veya sadece ağaçlarla bezeli yürüyüş yollarında yavaş bir gezintinin tadını çıkarabilirler.
Birleşik Krallık
Londra’nın merkezinde yer alan Hyde Park, 350 dönümlük bir alanda yer alıyor. 16.yüzyıla uzanan tarihi ise İngiltere’nin ünlü kralı VIII.Henry’e dayanıyor. Birçok tarihi ana önderlik eden Hyde Park, özellikle tarihin akışını değiştiren birçok gösteriye ve konuşmaya da ev sahipliği yapmıştır. Bugün bu köşe Speaker’s Corner olarak biliniyor.